En Son Çıkan Bölüm



Useful Good-for-Nothing 42. Bölüm
Noblesse S 1.Bölüm %12.5 - %15
Yazar : A. Karabudak 26 Kasım 2015 Perşembe


Fark edenler vardır belki vizelerim bitince art arda 3 bölüm bitirdim ve 2 bölümünde çevirisi hazır editlenmeyi bekliyor. Bende her gün bloga yazı yazmaktansa bundan sonra haftada maksimum 1 yazı yazmaya karar verdim. Aslında ilk başta ayda 1 yazmayı düşündüm ama 1 ay da çok uzun olur diye düşündüm. Hızım ileriki günlerde veya haftalarda düşebilir. Çünkü sıkıldım. Bu haftalık günceller de her ne kadar klasör linklerinden ulaşılabilse de 1 hafta içinde verdiğim bölümlerin linklerini paylaşacağım.

En son hangi bölümün çıktığını da üstteki widgetten öğrenebilirsiniz.

Bir diğer haber ise Noblesse S'i şimdilik durduruyorum. Zaten çeviremiyordum :( Cümleler çok uzun :( Zaten Türkçeye çeviren çıkmaz diyerek light novel çevirmek nasıl oluyormuş merak ettiğimden başlamıştım. Ama beceremedim. Eğer çevirisi kolay bir novel söylerseniz ona başlayabilirim. Yoksa çok boş vaktim olmadıkça Noblesse S'i çeviremem.

Bu güncelde çevrilmesini istediğiniz webtoonları sormuştum cevap gelmemişti. Useful'a başlayalı neredeyse 1 yıl oldu ve bu hızla gidersem 2 yıl sonra bitecek ama hızımı artırır ve mayıs ayı içerisinde 50. bölüme gelir veya yaklaşırsam ciddi çevirecek webtoon arayışına gireceğim. Aceleyle bir seri bulup çevirmek de istemiyorum. Bu yüzden önerilere açığım yine. Şartlar; 1-Bitmiş olsun 2- Benim sevmem lazım. 3-Mümkünse çevirmesi editlemesi kolay olsun.

Bölümler:
One Drive: Klasör Linki

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Şimdi gelelim haftanın konusuna. Konumuz cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim. Koca bir ülkenin geleceğinin nasıl karardığı ve şimdi de nasıl karartıldığına ışık tutması için önemli bir konu.

"Neden 1945'de bizden kötü durumda olan Almanlar ve Japonlar bolluk içinde yaşıyorlar da Türkiye bu halde?" Sorusunu neredeyse herkes Amerika'ya, Yahudilere filan bağlıyor. Beyler bayanlar Allah-u Teala bu beyni size boşuna mı bahşetti? Biraz mantıklı düşünün. Amerika'nın ve Yahudilerin veyahut Avrupa'nın Almanya ve Japonya'ya Türkiye'den çok daha fazla kini vardı. Neymiş efendim biz müslümanmışız da ondan bizim gelişmemizi istemiyorlarmış. Almanlar ve Japonlar 6 yıl dünyayı buhrana sürükledi. Almanlar yüzünden Avrupa'da  taş üstünde taş kalmadı. Onlar yüzünden milyonlarca insanını kaybedenler düşman gözüyle baktıkları bu iki ülkenin gelişmesini istediler veya kendi hallerine bıraktılar da Türkiye'yi mi ezdiler? Ayrıca güçlü devletlerin Türkiye üzerinde planları varsa her devlet için de planları vardır. Bu söylemler kendi aptallığımızı kapatmak için günah keçisi bulmaktan başka bir şey değil. Biz hep kendi aptallıklarımızı Amerika'ya veya Yahudilere yükledik yani. Halbuki gelişmek, ilerlemek isteyen halkın önünde kim durabilir ki? Bunun örneği olan onlarca ülke var tarihte.

Bir ülkenin, bir toplumun gelişmesi öyle bir kaç sene de olacak iş değil. Devletin geleceği düşünerek attığı adımların iyi sonuç vermesi ve bu gelişmelerin halk üzerinde olumlu etki bırakması sonucunda bir ülke gelişir. Bir ülkeyi geliştirmenin en temel prensibi eğitime destek vermektir. Hani hep derler ya öğrencilere "Siz bu ülkenin geleceğisiniz." Ama hep de geleceğimizi şekillendirmek isterler ve karışmamaları gereken şeylere karışırlar. Neymiş dindar nesil yetiştireceklermiş. Sana ne miletin imanından, ibadetinden.

Ama bu günün yanlışlarına gelmeden dünün yanlışlarını bilmek şart. Çoğu Atatürkçü Atatürk cumhuriyeti kurdu ülkeye bolluk geldi sanıyor. Halbuki tam tersi oldu. 1914'ten 1922'ye kadar savaştık. 1924'e kadar barış anlaşmasını bekledik. 1927 veya 1928'e kadar mubadelelerin sonuçlanmasını filan bekledik. Bu arada tabi bazı adımlarda atılmaya başlamıştı. Bu sıralar bir çok nüfus sayımı yapıldı raporlar hazırlandı. Durum içler acısıydı. Köylerde genç erkek sayısı çok azdı. Köylerin neredeyse hepisi bir zengin adamın yani ağanın eline bakıyordu ve açlıktan ölenler bu günün trafik kazasında ölenlerden daha fazlaydı. Sanılanın aksine Osmanlı'nın son zamanlarındakinden çok daha kötü durumdaydı halk. Buna çare bulmayı ancak 1930'larda Atatürk'ün devrimlerinin köylere yani halkın %80'ine ulaşmadığını gördüklerinde düşündüler. Belli ki meclis için Atatürk devrimleri yani harf inkilabı, hilafetin kaldırılması gibi ülkenin genelini ilgilendiren şeyler öncelikliydi.

İlk başta köylere giden öğretmenleri dinlediler. Antikemalistlerin sandığının aksine o dönem devlet bir konuda çaresiz kalmışsa nasıl bir adım atacaklarını bulmak için sorunu dinlerlerdi. Uygulamada halkı zorlarlardı ama. Bu öğretmenlerin hepsi şehir yaşamına alışmışlardı ve köylerde hiç bir imkan yoktu. Buğdayı bile almak isteseler bile zor zar elde edebiliyorlardı. Bu yüzden bir çok öğretmen mesleği bile bırakıp gitmişti. Raporlar da halkın sadece %15-%20'sinin okuma yazma bildiğini söylüyordu. Atatürk ve İnönü sık sık Milli Eğitim Bakanlığına baskı yapıyordu hatta her yıl işlerini savsakladıkları için bakanları değiştiriyorlardı. Çaresizlik içinde askerliğini çavuş olarak yapanlara kısa bir eğitim verilerek yaşamalarına bile yetmeyecek bir maaşla köylerine öğretmen olarak gönderme kararı aldılar. Ama onlarda sadece köy çocuklarına okuma yazma öğretebildi.

Böyle çıkmaza gelindiği bir anda Avrupa'da fakir çocukların eğitimi hakkında araştırmalar yapan ve kitaplar çeviren bir öğretmen ve Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in planlamalarıyla köy enstitüleri kurulmasına karar verildi. Köy enstitülerinde yamalı, yırtık elbiseleri, yalın ayakları, aç karınlarıyla 11,12 yaşlarındaki köy çocukları bir sınava tabi tutularak köy enstitülerine alınmaya başlandı. Amaç bu köy çocuklarını eğitmek ve bir öğretmen olarak kendi köylerine yollamaktı. Bu öğretmenler çocukları eğittiği gibi köylüyü de tarım ve hayvancılık alanında eğitecekler. Ağaların tarlalarında karın tokluğuna çalışan köylüyü zenginleştireceklerdi. Ayrıca köylüyü her konuda bilgilendirecek ve Avrupa'da yüzyıllar önce gerçekleşen aydınlanmayı Anadolu'da yapacaklardı. Bu yüzden temel eğitimin yanında tarım, hayvancılık, zanaatkarlık, güzel sanatlarda öğretildi bu öğrencilere. Eğitim çok zordu ve devletin imkanları çok azdı. Çocuklar kendi okullarını bile kendileri yapıyorlardı. Ama eğitim kalitesi Türkiye'deki orta okul ve liselerin ortalamasından çok daha yüksekti. Eğer planlar sekteye uğramazsa köyler zenginleşecek, köyden şehire kontrolsüz göç engellenecek, okuma yazma oranı hızla artacak, köylüler cahillikten kurtarılacak, feodalite yani ağalık çökecekti. Bu arada İsmet İnönü de vali ve kaymakamlara telgraflar çekti. Her köyde bir okul inşa edilecekti ama devletin buna gücü yoktu. Bu yüzden köylüler kendi okullarını kendileri inşa edecekti. Ve bu zorunluydu. Halk isyan etti ama İsmet Paşa "Her köyde bir tane cami var. Camiyi yapan köylü okulu da yapar ve yapacak" dedi. Bilmeyenler için camileri devlet yapmaz hayır sahiplerinin paraları ile yapılır. Tabi şu an AKP'li belediyeler vs. cami yapımına da karışıyor ve camiye sadece onların emeği geçmiş gibi halka gösteriş yapıyorlar.



Eğer bunlar gerçekleşseydi biz şu an gelişmiş bir ülkede doğmuş olacaktık. Ama olmadı. Yüzyıllardır olduğu gibi dini konular dayatılarak bu okulların dolayısıyla da ülkenin ve bizlerin geleceği karartıldı. Sorun yatılı olan bu okullarda eğitimin karma olmasıydı. Sorun her meselede dini bilgisi olan kişilere danışan köylü, dini konular hariç her konuda bilgili bu öğretmenlere danışacaklardı Sorun köy enstitülerinden çıkan öğretmenler ağaların şimdiki ve gelecekteki işçilerini bilinçlendirecek olmasıydı. Köylülerin çoğu ağanın kışkırtmasıyla okulları gereksiz görüyordu. Ama devlet onlara zorla okul yaptırıyordu. Komünizmin K'sini bilmeyen cahiller köy enstitülerini komünist yuvası olmakla suçluyordu. Köylüler köylerinde başı açık bayan öğretmen istemiyordu. Çocuklar Arap alfabesini öğrenip Kur-an okusalar yeterde artardı bile.



Ve en önemlisi de milli irade. Dünya demokrasiye geçerken biz de demokrasiye geçtik. Artık halk kendini yönetecekleri seçecekti. Yani CHP'nin halk ile iyi geçinmesi lazımdı. Bu yüzden köy enstitülerine önem verilmemeye başlandı ilk başta. Sonra birer birer kapanmaya. Dersleri değiştirildi. Faliyetleri kısıtlandı. 1950'de demokrat parti başa gelince de kapatılıp öğretmen liselerine dönüştürüldü. Her tarafa imam hatipler açıldı. Köy çocuklarının Avrupa standartlarında eğitildiği okullar kapatılırken dini eğitim yaygınlaştı. Çünkü milli irade bunu istiyordu. Yıllarca ülke öğretmen açığı çekti. Yıllarca okur yazar oranımız yerlerde gezdi. Orta okul ancak 1970'lerde lise 1980'lerde üniversite ise 2000'ler de yaygınlaştı. Ama yaygınlaşsa da değişen bir şey yok. Bir şeyler öğrenerek okumak vardır bir de boş boş okumak vardır. Orta okul, lise ve üniversite de herkes kopya çekiyor neredeyse. Hepimiz diplomanın peşinde koşuyoruz sadece. Dersleri anlamaya çalışmak yerine anı kurtarmaya çabalıyoruz. Çünkü bizim öğretmenlerimiz de böyle okudu. 1950 öncesinin mantığı bu ülkenin geleceği sizin ellerinizde iken sonrasında sizin geleceğiniz devletin ellerinde oldu. Emeğiyle okuyan halk için bir şeyler yapmak isteyen Anadolu çocuğu komünist oldu (devletin gözünde) diyar diyar işkencehane, hapishane gezdi, Ankara'da dayısı olan oturduğu yerden parasını aldı yetmedi rüşvetin yolsuzluğun gözüne gözüne vurdu. Önceden devlet millete oku da ne okursan oku derken sonra böyle zararlı şeyler okuma, hatta düşünme bile dedi. Bazıları 1980'de darbe sonrası halk koyun oldu diyor. Ha s.ktir lan biz mal geldik mal gidiyoruz. Sorun 80'de değil cahillikten kurtulmamızın önünün kesildiği 1945-61 arasında. Şuan gelişmekte olan ülke olmamızın tek nedeni globalleşen dünyaya uyum sağlama çabamız ve tek parti dönemindeki halkı zorlayarak yapılmaya çalışılan bazı şeyler (Zorla güzellik olmaz derler ya geri tepti işte bu da). Yoksa cahillikte Afrika veya Arap ülkelerinden pek farkımız yok.



Peki bu köy enstitüsü mezunlarına ne oldu. Yarısı göreve başladı yarısını öğretmen yapmadılar. Kimini tabutluklara attılar kimini her siyasi bir şey olduğunda işkence masasına oturttular. Göreve başlayanlar bulundukları köyün ortamını elinden geldiğince değiştirmeye çalıştı. Ne kadar zihniyet değişmiş olsa da ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Bu öğretmenler sayesin de biraz daha iyi durumdayız şuan.




Şimdi 2.imam hatip dalgası var. Bunun ilk sonuçlarını 5-10 sene sonra görürüz. Artık doktor yerine imama gideriz veya doktor okur üfler bize. Bu işin şakası tabi bu kadar da kötü hale düşmeyelim bi zahmet. Ama en azından verdiğimiz ortalama %60 vergi en az %70 olur bu gidişle. Din görevlilerine para veren tek devlet biziz herhalde. İşin garibi bazı imamlar ayda yılda bir camiye uğruyor. Ben bu imamların denetlenmesini istemiyorum. Cemaatsiz camilere imam atanmamasını ve o camileri yöre halkının idare etmesini istiyorum. Gerçi israf sadece diyanette değil devletin her işi israf....

Yorum Yaz

Subscribe to Posts | Subscribe to Comments

- Copyright © 2013 Only Webtoon - Gumi - Powered by Blogger - Designed by Johanes Djogan -